Soru.12.: İzmir Modeli, "dışlanmalarla parçalanmamış bir komünite" oluşturulması için ne öneriyor?
Genellikle Türkiye’de "komünite" kavramından anlaşılan, geçmişe dönük küçük ölçekli topluluklardır. İzmir Modeli içinde sözü edilense, kentin tümünü içeren büyük ölçeğe ilişkin yeni bir tür komünite arayışıdır, karıştırılmamalıdır.
İzmir Modeli'nde "komünite" kavramı, iki yönlü olarak kullanılmaktadır. Bunlardan birincisi, kentin tümü için konulan “dışlanmalarla parçalanmamış bir komünite oluşturulmasıdır.” Bu, başarılması gereken olumlu bir şeydir. Ama "yaşam kalitesi" artışının hangi koşullarda mutluluk getireceği konusunda bir arayışa girdiğimizdeyse komünitenin bir gereklilik olarak ortaya çıktığını görürüz.
Ancak bu İzmir için yoktan var edilmesi gereken bir şey değildir. İzmir’in yapmayı büyük ölçüde başardığı, bu yaşamını stressiz hale getirerek kalitesini yükseltmeyi başarmakta yararlandığı bir özelliktir/süreçtir. Bu durumda "komünite" kavramı, aynı zamanda İzmir’de gözlenen siyasal davranış farklılıklarını açıklamakta kullanılabilecektir.
Burada söz konusu olan "komünite"de, belirli bir alanda yaşayanların bir bütünlük oluşturduğu, bu yerin anlamını orada yaşayanların, oraya ait olma duygusundan aldığı, ama bunun salt bir duygu olmadığı, gündelik yaşam içindeki pratikler ve onların performansından kaynaklandığı da söylenebilir.
• Biz, kentlerimizin sosyal kapital oluşturan "komünite" haline gelmesini istiyoruz,
• "Komünite"ye bir kültür olarak yaklaşıyoruz,
• "Komünite"nin oluşmasında en kritik öge, "komünite"nin kimliğinin üretilmesi olmaktadır,
• Kimliğin niteliği öznellik düzeyinde değil, özneller arası yargılarda uzlaşılar düzeyindedir,
• Bu sabit bir şey değildir, toplumun tarihi içinde gelişen sürekli yeniden yapılanan bir şeydir. Bir kültürdür,
• Bu kimliğin oluşması, insanların yargılama ve özneller arası yargı oluşturma kapasitesiyle yakından ilişkilidir,
diyebiliriz.
"Komünite" oluşturmanın, İzmir Modeli'nde önemli bir stratejik hedef olarak kabul edilmesi beraberinde belediyece sağlanan bir çok hizmetin üretilme mantığında yeni bir ele alışı gerektirecektir. Örneğin bir belediyenin sosyal hizmet üretme mantığında, toplumun yalnızca güçsüz kesimlerin karşılanmayan gereksinmelerini karşılamak, tek başına yeterli olmaktan çıkacak, refah devleti mantığının ötesine geçerek "komünite" oluşum süreçlerine katkı yapabilecek toplumun tümüne yönelmiş yeni hizmet türleri geliştirilmek durumunda kalınacaktır.
Belediyenin "komünite" oluşturmaya yönelmesi, kentteki sosyal sermayeyi yükselterek, iktidarı ele geçirilen bir şey olmaktan çıkartarak, sosyal ilişkiler içinde inşa edilen bir şey olmasına dönüşmesi sonucunu getirecektir. İnsanlar, bir kentte böyle yapılanmış bir çevre içinde sosyal ilişkiler kurarak, etkileşirken bir yandan kendi kendilerini/kimliklerini geliştirmekte ve toplumun bir parçası haline gelmektedir. Böyle bir yaşam deneyimi içinde, yaşadıkları kent üzerindeki yargılarının özneller arası bir nitelik kazanması, o kentte bir "komünite" oluşmasının dayanağını teşkil edecektir. Böyle bir ortam içinde, insan onuruna saygılı, yaratıcı ve katılımcı yerel demokrasiye geçişin yolu da kısalmaktadır denilebilir.